(Tüm ebeveynlere…)
“Doğru kişiye, doğru zamanda, doğru miktarda kızmak neredeyse imkansızdır” der Aristotales.
Aynı durum takdir sanatı içinde geçerlidir. Doğru kişiyi, doğru zamanda, doğru şey için, doğru miktarda övmek ince bir sanattır.
Öğretmenler kadar, anne babalar ve yöneticiler de bu konuda yapılan bilimsel araştırma sonuçlarını bilerek hareket etmeleri için bu araştırma özetini paylaşıyorum. Faydalı olması dileği ile…
Stanford Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Carol Dweck ve Claudia Mueller, farklı övgü türlerinin çocukların akademik performansı üzerindeki etkisi başlıklı araştırmalarından;
1997 yılında yapılan bu araştırmaya, 10-12 yaş arası toplam 128 öğrenci katılmış. Araştırmanın ilk aşamasında, öğrencilere şekillerden oluşan 10 soru verilmiş. Çözmeleri için 4 dakika da süre tanınmış. Sürenin sonunda puanlara bakılmaksızın tüm öğrencilere soruların %80’ini doğru cevapladıkları söylenmiş ve hepsi, bu ‘başarılı’ sonuç için tebrik edilmiş.
Bu genel “olumlu geri bildirim” den sonra öğrenciler 3 gruba ayrılmış.
- – İlk gruba “çok zekisiniz, yoksa bu soruları çözemezdiniz” denmiş. (Başarı zekaya bağlanmış)
- – İkinci gruba “bu soruları çözmek için çok çalışmış olmalısın” denmiş. (Başarı çabaya bağlanmış.)
- – Üçüncü grup ise “kontrol grubu” olmuş. (Geri bildirim verilmemiş.)
Araştırmanın amacını hatırlayalım; Farklı türde övgü performansı nasıl etkiliyor? Bunu anlamak için, farklılaştırılmış övgünün ardından bir test daha yapılmış. Bu ikinci testte, öğrencilere iki tip soru sunulmuş:
- – Birinci tip sorular, zor ve öğretici nitelikte…
- – İkinci tip sorular, kolay ve başarma ihtimalinin çok daha yüksek olduğu sorular…
Öğrencilere iki soru grubundan birini seçip çözmeleri söylenmiş. Sizce hangi grup daha zor olan soruları seçmiştir? Zekası için övülenler mi(1. Grup), yoksa çabası için övülenler mi(2. Grup)?
Araştırmada zekası ile övülen çocukların %67’si kolay soruları, çabası ile övülen çocukların %92’si zor soruları çözmeyi tercih etmişler.
Bu sonuçtan sonra yapılan görüşmelerde;
- Zekası için övülen çocukların, zor sorulardan çuvallayıp “artık zeki görünmemekten korktukları” için kolayı seçtikleri,
- Çabası için övülen çocukların, ne de olsa başaramazlarsa kaybedecekleri bir “zeki” ünvanları olmadığı için, zor ama bir şeyler öğrenebilecekleri soruları seçtikleri görülmüştür.
Bitti mi? Bitmedi tabi ki, gerçi bu sonuç bile bizim anne baba olarak bir durup düşünmemize yeter ama… (bunu neden yazdığımı çok iyi biliyorsunuz diy mi? Artık çocuğunun zekasıyla övünmeyen bir anne babayla karşılaşmak çok zor…)
Araştırmacılar, bu şaşırtıcı sonuçtan sonra araştırmaya bir katman daha eklemeye karar vermişler: “Bu sefer de hepsine başarısız olduklarını söyleyelim, bakalım hangi grup nasıl tepki verecek?”
Bunun üzerine çocuklara 10 soruluk bir test daha uygulanmış. Bu testteki soruların hepsi çok zormuş. Yine 4 dakika süre verilmiş. Süre dolduktan sonra gerçek puanlara bakılmaksızın tüm öğrencilere “Soruların sadece yarısını çözebildin” denmiş. Yani ilk testin tam tersine, bu sefer olumsuz geri bildirimde bulunulmuş. Ardında da çocuklara sorulmuş:
- – Soru çözmeye devam etme isteğine kaç puan verirsin?
- – Soru çözmekten aldığın keyfe kaç puan verirsin?
Zekası için övülen çocukların bu olumsuz sonuçla birlikte, teste devam etmek istemedikleri ve soru çözmekten diğerlerine göre daha az keyif aldıkları gözlenmiş.
Çabası için övülen çocuklar ise devam etmek istemiş! Aldıkları keyifte de düşüş kaydedilmemiş! Hatta bir çoğu, sorular üzerinde daha çok çalışabilmek için soruları eve götürmek istemişler. Bazıları araştırmacılardan testin adını bir kağıda yazmalarını istemiş, anne babalarından aynı testi bulmalarını isteyeceklermiş.
Bu da bize gösteriyor ki, doğru nedene dayandırılmış övgü, insanı çalışkan ve azimli yapıyor. Yanlış övgü ise, kırılgan bir özgüven yaratıyor.
Araştırmanın son şamasında, çocuklara bir test daha yapılmış. Bu testteki sorular ilk testteki sorular kadar kolaymış. Çabası ile övülen çocuklar, ilk testtekinden daha yüksek bir puan almışlar. Kontrol grubundaki öğrencilerinde performansında çok az bir atış gözlenmiş. Peki zekası için övülen çocuklara ne olmuş? Performansları ilk teste göre daha da düşmüş!
Mantığa ters gibi görünen bu araştırmada araştırmacılar da bir seferde hüküm vermeyelim demişler ve araştırmayı farklı zamanlarda farklı insanlarla tam 4 kez daha tekrarlamışlar. Sonuç her seferinde aynı çıkmış!
Araştırmanın satır aralarındaki bazı ayrıntılar da çok ilginç. Araştırmacılar, çocuklardan başka okullarda okuyan tanımadıkları bir öğrenciye mektup yazmalarını istemişler. “Mektubunuzda testten kaç puan aldığınızı ve araştırma anılarınızı bir paragrafta anlatın” demişler.
Bu mektuplar incelendiğinde, dramatik bir gerçek ortaya çıkmış: zekaları için övülen öğrencilerin %40’ı aldıkları puan konusunda yalan söylemiş!
Başarılı görünmek, Başarılı olmaktan daha önemli hale geldiğinde, işin içine büyük skandallara varan yalanlar girebiliyor. “Başarı, yalan söyleme gereği duymamaktır” der Çetin Altan. Sahte başarıları için övülen insanların, başarısızlıklarını sık sık yaldızlı yalanlarla kapatmaya çalışmaları bu araştırmanın sonuçlarıyla örtüşmektedir.
Sonuç olarak;
Zekası için övülen öğrenciler, bir şeyi başarmaktan çok, zeki görünmekle ilgileniyor. Kimlik kaygısı, gelişim çabasının önüne geçiyor. Bu öğrenciler, başarısızlığı geçici bir durum olarak değil, bir kimlik olarak görüyorlar.
Çabası için övülen çocuklar için başarısızlık zeka eksikliğiyle değil, çaba eksikliğiyle eşanlamlı. Yani başarısızlık bir “kimlik” tehdidi değil, çalışmayla aşılabilecek “geçici bir durum.”
Zekası için övülen öğrenciler, “çabalamak aptal işidir” diye düşünüyor olabilirler. “Zekiler çalışmadan kazanır” felsefesi de belki buradan gelmektedir.
Çabası için övülen çocuklar, kendi içlerinde de çabayı övüyor. Böylece azim kapasiteleri genişliyor ve bilmedikleri becerileri çabayla kazanabileceklerine inançları artıyor. Daha çok çabalıyor, risk alıyor ve yeni şeyler öğrenmek istiyorlar.
Zekası için övülen öğrenciler, “ben nasılsa zekiyim” psikolojisiyle çalışmayı tamamen bırakabiliyor. Bu yüzden gelecekte başarısında gözle görülür bir azalma görülüyor. Hata yapma korkusuyla, hedefine ulaşmak için risk almıyor. Bu da yeni bir şey öğrenmesine engel oluyor.
O halde çocuklarımızı nasıl övelim?
- – Çocuğunuzun zekasına değil, çabasına odaklanın.
- – Sonucu değil, süreci övün.
- – Övgüde dozu aşmayın.
- – Yargı içermeyen övgüde bulunun.
- – “Elinden gelenin en iyisini yaptın” masum bir övgü değildir. Demek ki elimden geleni buymuş deyip çabalamaktan vazgeçebilir.
Muhammet EROĞLU
Rehber Öğretmen
Kaynak: Sekman, Mümin. “Başarı Bilimi” 3. Baskı, İstanbul: Alfa Yayınları, 2016