Menü

Tüketim Toplumuna Minimalist Bir Yaklaşım

16 Aralık 2016 - Makaleler
Tüketim Toplumuna Minimalist Bir Yaklaşım

Tüketim toplumu, hizmetler ve üretim sektörü ekseninde olmaktan ziyade boş zamanın ve üretilen malların tüketimi ekseninde örgütlü hale gelen ya da örgütlenen toplumları ve bu eylemi açıklayan sosyoloji terimidir. Bu kavram sosyoloji içerisinde net bir açıklığa sahip olmasa da tüketimcilik çoğunlukla zenginliğin, bireyciliğin ve popüler kültür özelliklerinin arttığı, toplumsal sınıfların sınırlarının azaldığı toplumlarda görülür. (Ne kadar da tanıdık geldi deyil mi?)

Gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda birey tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır. (Ben dahil hepimiz) Böylece tüm bir toplumsal farklılaşma mantığı ortaya çıkar. İhtiyaç artık tikel bir nesneye duyulan ihtiyaçtan çok, bir farklılaşma ihtiyacıdır. Günümüz insanının bireysellik anlamında “Ben” olma çabasına ve hırsına dayanarak yazıyorum; tüketmek birey için bir zorunluğa dönüşür. Çünkü temel toplumsal etkinlik ve bütünleşme biçimi, geçerli ahlâk, tüketim etkinliğinin ta kendisidir. Bu anlamda tüketim bireyin özgür bir etkinliği değildir. Tersine hem ihtiyaçlar sistemini üreten ve yönlendiren üretim düzeninin, hem de birer gösterge olarak tüketim mallarının kazandırdığı görece toplumsal prestiji ve değeri belirleyen anlamlandırma düzeninin zorlaması altındadır. Sonunda bu yabancılaşma o kadar kapsayıcı olur ki, tüketim toplumunun yapısı haline gelir.

Kendimle yüzleşme; Eğer imkanım olsaydı acaba ihtiyacım olmadığı halde gidip en son çıkan akıllı telefona yada ultra lüx bir araca sahip olmak için çabalar mıydım? Ya da gardırobumu ayda yılda bir giyeceğim kıyafetlerle tıka basa doldurup yine de giyecek adamakıllı bir kıyafetim yok diye isyan eder miydim? Bugünlerde sıkça karşıma çıkan bir kavramdan bahsetmek istiyorum; Minimalizm.

Önce kavramın temel açıklamasını yaparak başlayalım hadi; Minimalist yaşam, insan hayatındaki maddi ve manevi unsurları ihtiyaçlara göre sınırlayıp en aza indirgeyerek, daha fazla odaklanabilirlik, hareket serbestliği, yaşam konforu ve kalitesi kazandıran yaşam şekli anlayışıdır.

Bu açıklamadan sonra “yani şimdi bize basit yaşayın mı diyorsun” diyebilirsiniz ama basit ve sade çok farklı kavramlardır. Basit, kullanımı ve içeriği özelliksiz olandır. Sade ise, özellikleri üzerinde düşünülüp, yalınlaştırılmış yani fazlalıklarından(!) atılmış olandır. Bu yanılgıya sıkça düşenler var. Sadecilik kavramını ucuzluk, basitlik gibi görenler var. Mesele 2 pantolonun 1 tanesini atmak değildir. Ya da Mercedes’e biniyorken sırf sadecilik için Clio’ya binmek değildir. Burada kıstas verimli olanla yetinmektir. Yani – HAYATIMIZDA OLAN HER ŞEYİN BİR AMACI OLMALI” sözünü karşılamalıdır.

Konuyu biraz açalım; Daha çok çalışıyor, daha çok tüketiyoruz, sonra kazanç yetmiyor ve tekrar tekrar daha çok kazanmak için fırsatlar yaratmaya çalışıyoruz ve bunu yaparken git gide bencilleşiyor, kabalaşıyor, hoşgörüsüzleşiyor, değersizleşiyor ve değersizleştiriyoruz… Hem de sebebini bile bilmeden. Klasik bir söz olacak belki ama, bize sunulan her şey artık daha fazla, ama daha mutlu değiliz. Oysaki mutlu olmak için yaşıyorduk hani, demek ki yanlış olan bir şeyler var. Tüm bunları yaparken ise yaşam-zaman-anılar akıp gidiyor, biz ise anı yaşayamadan, sürekli bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz. Ama yaşam hani yaşadığınız ana odaklanıp tadını çıkarabildiğinizde güzel değil miydi?

Misal teknoloji, hayatımızı kolaylaştırdığından çok daha fazla bizi esir ediyor, üzerimize yeni sorumluluklar yüklüyor ve zamanımızı giderek daha fazla çalıyor. Oysaki teknolojinin hayatımızı kolaylaştırması, bizlere zaman kazandırması gerekmiyor muydu?

Yeni yaşam şeklimizin ortaya çıkardığı sonuç şu: kendimize ayıracak zamanımız bile pek kalmadı.

Yaşam tarzımıza yeni bir yaklaşım getirerek bu durumu değiştirebilir miyiz?

Hayatımızı, çevremizi ve ilişkilerimizi sadeleştirerek daha kaliteli, konforlu ve özgür bir yaşama sahip olabilir miyiz?

Minimalizmin özü, maddeciliği terk etmektir. Maddecilik, diğer adıyla materyalizm, hayatımızı oluşturan en önemli unsurların maddeler (örneğin para) olduğunu ve yaşam amacımızın da maddelere ulaşmak olduğunu kabul eden yaklaşımdır. Bu yaklaşım sizi mutlu da edebilir ancak bu uğurda feda ettiğiniz şeylerin farkına varabilecek bir zihin yapısına ulaştığınızda mutlu olmadığınızı, maddeyi kontrol eden değil, maddenin esiri olduğunuzu fark edeceksiniz.

Maddecilik sadece para ve benzeri şeylere ulaşma, sahip olduğunuzdan fazlasını edinmek için yüksek bir motivasyon taşımakla sınırlı değildir. Sahip olduğunuzdan fazlası için motivasyonunuz olmasa bile sahip olduğunuz maddelere gönülden bağlanıyor, kaybı karşısında ciddi üzüntü yaşıyorsanız yine maddecisiniz demektir. Çünkü yine bir maddenin sizi kontrol etmesine izin vermiş oluyorsunuz.

Minimalist olmak demek, hiç bir şeye sahip olmamak demek değil, sadece gerekenlere sahip olmaktır. Paranın, maddenin önemini ve gücünü bilmek, ancak bunun sizi mutsuz etmesine izin vermemektir.

Önemli olan hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır” diyen ünlü filozof Platon’u hepiniz bilirsiniz.

Filozof demişken konuyla ilgili birkaç özlü sözü de yazmadan geçemeyeceğim.

Sen işin değilsin… Sen, bankada olan paran değilsin… Sen, sürdüğün araba değilsin… Sen, cüzdanındakiler değilsin…

Medeniyetin temel varsayımlarını reddet… Özellikle de eşya sahibi olmaya verdiğin önemi…

Bizler tüketiciyiz… Bizler saplantılı bir yaşam tarzının yan ürünleriyiz… Cinayet, suç, yoksulluk… Bunlar beni ilgilendirmiyor… Beni ilgilendiren ünlü magazinleri, 500 kanallı TV’ler, ıpad’ler, iç çamaşırımın markası…

Medyanın dayattığı mükemmel olma çabasını bırak…

Evrim geçirme ve tekrar özümüze dönme vaktimiz gelmedi mi?

Kısacası; bize kalan zamanı, başkalarının saçma sapan ürünleri ve servislerine harcıyoruz ve kendi hayatımızı onları zengin etmek için harcıyoruz. Tv programları, sosyal medya hesapları, alışveriş çılgınlığı… Bunun farkına varsanız; kalan hayatınızı okuyarak, gezerek, ailenizle vakit geçirerek değerlendireceksiniz. Tamda burayı okuyan genç arkadaşlarım sırıtıyordur “Ne? Aileyle vakit geçirmek mi?” Evet güzel kardeşim, imkanın-fırsatın-zamanın varken o değerli an’ları harcama…

Son söz; 6 senede 1 kitap okuyan, günde 5 saat televizyon izleyen bir topluma sadecilik fikrini anlatmak ve aşılamak eminim ki zor olacaktır ama biz yine de en azınan eğitimciler olarak dokunabildiklerimize dokunalım. Sevgiyle kalın…

Denizli Özel PEV Amiroğlu Fen Lisesi Rehber Öğretmen